O’nun isimlerini ve sıfatlarını bilmenin önemi

O’nun isimlerini ve sıfatlarını bilmenin önemi

O’nun isimlerini ve sıfatlarını bilmenin önemi

Allah’ın isimlerini, sıfatlarını, yüceliğini ve üstünlüğünü bilmenin önemi şöyle görülür:

Birincisi: En şerefli ve en yüksek ilim; Allah’la, onun güzel isimleriyle ve üstün sıfatlarıyla alakalı ilimdir.

(Kul) Allah’ın isimleri ve sıfatlarını ne kadar bilirse, o kadar da Allah’ın sevgisinden ve ubudiyetinden payını almış olur ve bunun neticesi de Allah’ın rızasını ve cennetini kazanabilmesi ve ahiret gününde O’nun yüzünü görebilmesidir. Bu gaye ancak Allah’ın izniyle olur.

İkinci olarak: Allah’ın isimleri ve sıfatlarını bilmek; ilimlerin köküdür, imanın esasıdır ve ilk gereğidir. Eğer insanlar Rablerini bilseler, O’na hakkıyla ibadet ederler. Allah şöyle buyurdu: {Bil ki Allah&"tan başka hiçbir ilâh yoktur} [Muhammed:19]

İlim şerefi bilinenin (konu edilenin) şerefine bağlıdır. Ve Allah’ı, O’nun isimleri ve sıfatlarını bilmekten daha şerefli ilim yoktur.

Üçüncü olarak:Allah’ın isimleri ve sıfatlarını bilmekte; iman ve yakinin artması, tevhidin gerçekleşmesi ve ubudiyetin tadını bakmak vardır. Bu da İmanın ruhu, kaynağı ve gayesidir. Ve bunu gerçekleştirmek için en kolay yol, Kur’an-i Kerimdeki Allah’ın isimleri ve sıfatlarını tefekkür etmektir. Çünkü Yüce Allah (C.C) ne zaman kulun kalbini Allah’ın sevgisi ve bilgisiyle doldurmak isterse; kulun, kendi yüce sıfatlarını ve Kur’an’ı okuyup kabul etmesi için kalbini genişletir. Kul kulağından o yüce Allah’ın isimlerden bir tanesi geçerse, Rabbine teslim eder, O’ndan razı olur ve kalbini canlandırır.

Kulun göğsü açılıp genişletilir. Kul onunla mutlu olur ve sevinir, zenginliği artar, bilgisi güçlenir, o yüce Allah’ın sıfatlarıyla nefsi mutmain olur ve sükûnet kalbine yerleşir. Ve kul, ilmin şerefi bilenin şerefine bağlı olduğunu kesin bildiği için, ilim ve marifetin alanlarında dolaşır. Ve mümin kul, muhakkak bilir ki; o yüce sıfatların sahibi olan Allah’tan başka daha şerefli bilinen yoktur. O ki, güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibidir. Aynı zamanda bilir ki; ilmin şerefi ancak kendisine muhtaç olunduğu kadardır. Ruhlar ise, Allah’ı bilmekten daha yüce bir şeyi bilmeye muhtaç değillerdir. Ayrıca Allah’ın sevgisine ve O’na yakın olmaya da muhtaçtırlar. Bütün bunları kazanmanın yolu da ancak, Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmektir. Çünkü kul ne kadar o güzel isimleri bilirse, o kadar Allah’ı tanır, O’na daha çok dua eder ve daha yakın olur. Kul o güzel isimler hakkında ne kadar cahil olursa o kadar Allah’ı inkâr eder, O’nu sevmez ve O’ndan uzak olur. Kul, Allah’a ne kadar önem verirse, Allah da ona o kadar önem verir.

Dördüncü olarak: Allah’ı hakiki olarak tanıyan kul, O’nun isimlerinden ve sıfatlarından bildiklerini delil olarak kullanıp hükmeder. Çünkü Allah, ancak isimlerinin ve sıfatlarının gereğince bir şey yapar. Ayrıca O’nun bütün yaptıkları; adalet, fazilet ve hikmetten ibarettir. Aynı zamanda, Allah sadece hikmetinin, hamdının, adaletinin ve faziletinin gereğince hükmeder. O’nun verdiği bütün haberler haktır ve doğrudur. Emirleri ve nehiyleri ise adalet, hikmet ve merhametten ibarettir. İşte bu ilim apaçık olduğu için, ona uymak da daha büyüktür ve evladır.

Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek, kalbin salih olması ve imanın tamam olmasıdır.

Beşinci olarak:Allah’ın sıfatları ile gerektirdiği açık ve batın ibadet arasında sıkı ilişki vardır. Nitekim O’nun her sıfatının -bir gereği olarak- özel ubudiyeti vardır. Bu, hem kalbi hem bedeni her türlü ubudiyet için geçerlidir. Kulun; Allah Azze ve Celle’nin tek fayda ve zarar veren, tek rızık veren ve tek meneden, tek yaratan ve tek öldüren olduğunu bilmesi; gizlide Allah azze ve celle’ye tevekkül ubudiyetini tahsil eder, açıkta ise tevekkülün gereklerini tahsil eder. Ve Kulun; Allah’ın her şeyi duyduğunu, gördüğünü ve zerre kadar hiçbir şeyi kaçırmadığını, gözlerin hainliklerini ve kalplerin sakladıklarını bildiğini bilmesi, onun kalbini, dilini ve vücudunu Allah’ın razı olmadığı şeylerden uzaklaştırmasına yardımcı olduğu gibi, kalbini, dilini ve vücudunu sadece Allah’ın sevdiği ve razı olduğu şeylere bağlamasına da yardımcı olur. İşte böylece, kul gizlide bile hayâ eder ve hayânın sayesinde de günahlardan sakınır. Kulun; Allah’ın zenginliğini, cömertliğini, ihsanı ve rahmetini bilmesi çokça rica (dua) etmesini sağlar. Aynı zamanda kulun; Allah’ın yüceliğini, azametini ve izzetini bilmesinin sonucu Allah’a boyun eğmesi ve O’nu sevmesidir. İşte, gizlideki durumları, gereği olan çeşitli açık ubudiyetleri getirir. Sonuç olarak, bütün Ubudiyet, O’nun isimlerinin ve sıfatlarının gereklerine döner.

Altıncı olarak:Allah’a isimleriyle ibadet etmenin; kalbin, ahlakın ve davranışın sağlam olmasına katkısı vardır. Aynı zamanda, O isimleriyle ibadet etmemek de kalpların hasta olmasına sebep olur.

Yedinci olarak:Allah’ın isimleri ve sıfatlarını bilmek, kul için musibetler ve sıkıntılara düştüğü zaman bir tesellidir. Eğer kul, Rabbinin her şeyi bildiğini, hikmetli, adaletli olduğunu bilirse razı olur, sabreder ve bilir ki; başına gelen dertler, sıkıntılar ve musibetlerde de bir tür maslahat ve menfaat vardır; fakat bunu anlaması için onun bilgisi kâfi değildir, bu da Allah’ın ilminin gereği ve hikmetidir. Böylece kul Rabbine mutmain olarak teslim olur.

Sekizinci olarak:Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının manalarını anlamak, Allah’ı sevmeye, yüceltmeye, O’na dua etmeye, tevekkül etmeye ve O’ndan korkmaya sebep olur. Ve bundan başka Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmenin daha çok faydaları vardır.

Dokuzuncu olarak:Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının manalarını tefekkür etmek, Allah’ın kitabını tefekkür etmek için en büyük yardımcıdır. Çünkü Allah Kur’an-ı Kerim’i tefekkür etmemizi emretti. Allah şöyle buyurdu: {Kur&"an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.} [Sad:29]

Allah’ın isimleri ve sıfatları Kur’an-ı Kerim’de çok zikredildiğine göre, bunları tedebbür etmek Kur’an-ı Kerim’i tedebbür etme kapılarından büyük bir kapıdır. Eğer Kur’an-ı Kerim’i tedebbür edersen, Kur’an da kulların emirlerini tedbir eden, emir veren ve yasa koyan, Peygamberleri gönderen ve kitapları indiren, razı olan ve kızan, mükâfat ve ceza veren, her şey veren ve men eden, indiren ve yükselten, aziz ve zelil kılan, her şeyi duyan ve gören, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, istediği her şeyi yapan, yüce sıfatlarıyla mükemmel olan, her türlü noksanlıktan ve ayıptan münezzeh olan, hiçbir yaprağın onun bilgisi olmadan yere düşmediği, Arş üzerine istiva eden Melik (Bütün mevcudatın gerçek sahibi ve hükümdarı) ve Kayyum (Gökleri yeri ve bütün mahlûkatı ayakta tutan) olan Allah karşısında senin lehine şahitlik eder.

Allah’ı bulan kişi ne kaybetti? Allah’ı kaybeden kişi ne buldu?

Onuncu olarak:Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek; kalbe, Allah’a karşı derin bir saygı göstermeyi ve O’ndan hayâ etmeyi yerleştirir. Allah’a karşı saygı göstermekten kasıt; Allah’ın dinini yaşamak ve onunla gizli ve açık olarak edeplenmektir. Ve hiç kimse şu 3 şart olmadan Allah’a karşı saygı göstermiş olamaz: 1. Şart, Allah’ı isimleri ve sıfatlarıyla tanımak. 2. Şart, Allah’ın dinini, şeriatını, sevdiği ve nefret ettiği şeyleri bilmek. 3.Şart Hem ilmi, hem ameli, hem de hali olarak Hakkı kabul edecek hazır bir nefsin bulunması.

On birinci olarak:Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek, kula kendi noksanını, kötülüğünü ve ayıbını gösterir, böylece kul kendisini ıslah etmeye çalışır. Cühüd’ün 4 rüknü vardır: kibir, kıskançlık, kızgınlık ve şehvet. Ve bu dört rüknün kaynağı, kulun kendini ve Rabbini tanımamasıdır. Çünkü kul eğer Rabbini mükemmel sıfatlarıyla ve yüce adlarıyla tanır, kendi nefsinin noksanlığını ve kötülüğünü bilseydi hiç kibirli olmazdı, hiç de kızmazdı ve hiç kimseye Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden dolayı haset etmezdi.

On ikinci olarak:Kulun Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını tanımaması, anlamaması ve onlarla ibadet etmemesi, cehaletin ve sapıklığın nedenidir. Zaten Allah’ı ve Resulünü bilmeyen ne bildi ki? Ve bu hakikati kaçıran hangi hakikate ulaştı ki? Allah’ı tanımayan, onun rızasıyla amel etmeyen ve O’na ulaşan yolu bilmeyen, hangi ilim ya da amel sahibi oldu ki? İnsan hayatı ancak onu kalbindeki ve ruhundaki hayatla elde eder. Ve kalbindeki hayat da ancak Allah’ı tanımakla, O’nu sevmekle, O’na ibadet etmekle, O’nu zikrederken mutmain olmakla ve O’na yaklaşırken mutlu olmakla elde edilir. Ve kim bu hayatı kaybederse, dünyalık karşılığını elde etse bile, bütün hayrı kaybeder

Allah’ı tanımak, kalplere ve bedenlere bir ıslahtır.

On üçüncü olarak:Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek, tevhidin gerçeklemesinin ve imanın tamamlanmasının sebebidir. Ve bunları bilmekle ihlas, Allah sevgisi, Allah korkusu, Recâ ve Tevekkül gibi kalbin amelleri tezahür eder. Aslında bu, büyük bir konudur. Çünkü bu kalplerin vesveselerden kurtulmasının ve ıslah edilmesinin bir kapısıdır. Bütün bunlara rağmen, bu konuyu düşünen ve tefekkür eden azdır.

Ve kim şeriatı kaynağından öğrenirse, bedeni amelleri ile kalbi ameller arasında bir bağ olduğunu ve birbirinden ayrıldığı zaman fayda sağlamayacağını bilir. Bir de unutulmamalı ki kalbi ameller kul için bedeni amellerden daha çok farzdır.

Mümin, sırf kalbi amellerden dolayı Münafıktan üstündür ve birinin İslam’a girebilmesi, bedeni ameller yapmadan önce kalbi ameller yapmasıyla bile mümkündür.

Kalbi Ubudiyet bedeni Ubudiyetten daha büyüktür, daha çoktur ve daha devamlıdır. Kalbi ubudiyet, ameli amellere giden / sevk eden bir yoldur. Ve onun için o, her zaman bütün Müslümanlara farzdır.

O’nun isimlerini ve sıfatlarını bilmenin önemi

Allah’ın isimlerini, sıfatlarını, yüceliğini ve üstünlüğünü bilmenin önemi şöyle görülür:

Birincisi: En şerefli ve en yüksek ilim; Allah’la, onun güzel isimleriyle ve üstün sıfatlarıyla alakalı ilimdir.

(Kul) Allah’ın isimleri ve sıfatlarını ne kadar bilirse, o kadar da Allah’ın sevgisinden ve ubudiyetinden payını almış olur ve bunun neticesi de Allah’ın rızasını ve cennetini kazanabilmesi ve ahiret gününde O’nun yüzünü görebilmesidir. Bu gaye ancak Allah’ın izniyle olur.

İkinci olarak: Allah’ın isimleri ve sıfatlarını bilmek; ilimlerin köküdür, imanın esasıdır ve ilk gereğidir. Eğer insanlar Rablerini bilseler, O’na hakkıyla ibadet ederler. Allah şöyle buyurdu: {Bil ki Allah&"tan başka hiçbir ilâh yoktur} [Muhammed:19]

İlim şerefi bilinenin (konu edilenin) şerefine bağlıdır. Ve Allah’ı, O’nun isimleri ve sıfatlarını bilmekten daha şerefli ilim yoktur.

Üçüncü olarak:Allah’ın isimleri ve sıfatlarını bilmekte; iman ve yakinin artması, tevhidin gerçekleşmesi ve ubudiyetin tadını bakmak vardır. Bu da İmanın ruhu, kaynağı ve gayesidir. Ve bunu gerçekleştirmek için en kolay yol, Kur’an-i Kerimdeki Allah’ın isimleri ve sıfatlarını tefekkür etmektir. Çünkü Yüce Allah (C.C) ne zaman kulun kalbini Allah’ın sevgisi ve bilgisiyle doldurmak isterse; kulun, kendi yüce sıfatlarını ve Kur’an’ı okuyup kabul etmesi için kalbini genişletir. Kul kulağından o yüce Allah’ın isimlerden bir tanesi geçerse, Rabbine teslim eder, O’ndan razı olur ve kalbini canlandırır.

Kulun göğsü açılıp genişletilir. Kul onunla mutlu olur ve sevinir, zenginliği artar, bilgisi güçlenir, o yüce Allah’ın sıfatlarıyla nefsi mutmain olur ve sükûnet kalbine yerleşir. Ve kul, ilmin şerefi bilenin şerefine bağlı olduğunu kesin bildiği için, ilim ve marifetin alanlarında dolaşır. Ve mümin kul, muhakkak bilir ki; o yüce sıfatların sahibi olan Allah’tan başka daha şerefli bilinen yoktur. O ki, güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibidir. Aynı zamanda bilir ki; ilmin şerefi ancak kendisine muhtaç olunduğu kadardır. Ruhlar ise, Allah’ı bilmekten daha yüce bir şeyi bilmeye muhtaç değillerdir. Ayrıca Allah’ın sevgisine ve O’na yakın olmaya da muhtaçtırlar. Bütün bunları kazanmanın yolu da ancak, Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmektir. Çünkü kul ne kadar o güzel isimleri bilirse, o kadar Allah’ı tanır, O’na daha çok dua eder ve daha yakın olur. Kul o güzel isimler hakkında ne kadar cahil olursa o kadar Allah’ı inkâr eder, O’nu sevmez ve O’ndan uzak olur. Kul, Allah’a ne kadar önem verirse, Allah da ona o kadar önem verir.

Dördüncü olarak: Allah’ı hakiki olarak tanıyan kul, O’nun isimlerinden ve sıfatlarından bildiklerini delil olarak kullanıp hükmeder. Çünkü Allah, ancak isimlerinin ve sıfatlarının gereğince bir şey yapar. Ayrıca O’nun bütün yaptıkları; adalet, fazilet ve hikmetten ibarettir. Aynı zamanda, Allah sadece hikmetinin, hamdının, adaletinin ve faziletinin gereğince hükmeder. O’nun verdiği bütün haberler haktır ve doğrudur. Emirleri ve nehiyleri ise adalet, hikmet ve merhametten ibarettir. İşte bu ilim apaçık olduğu için, ona uymak da daha büyüktür ve evladır.

Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek, kalbin salih olması ve imanın tamam olmasıdır.

Beşinci olarak:Allah’ın sıfatları ile gerektirdiği açık ve batın ibadet arasında sıkı ilişki vardır. Nitekim O’nun her sıfatının -bir gereği olarak- özel ubudiyeti vardır. Bu, hem kalbi hem bedeni her türlü ubudiyet için geçerlidir. Kulun; Allah Azze ve Celle’nin tek fayda ve zarar veren, tek rızık veren ve tek meneden, tek yaratan ve tek öldüren olduğunu bilmesi; gizlide Allah azze ve celle’ye tevekkül ubudiyetini tahsil eder, açıkta ise tevekkülün gereklerini tahsil eder. Ve Kulun; Allah’ın her şeyi duyduğunu, gördüğünü ve zerre kadar hiçbir şeyi kaçırmadığını, gözlerin hainliklerini ve kalplerin sakladıklarını bildiğini bilmesi, onun kalbini, dilini ve vücudunu Allah’ın razı olmadığı şeylerden uzaklaştırmasına yardımcı olduğu gibi, kalbini, dilini ve vücudunu sadece Allah’ın sevdiği ve razı olduğu şeylere bağlamasına da yardımcı olur. İşte böylece, kul gizlide bile hayâ eder ve hayânın sayesinde de günahlardan sakınır. Kulun; Allah’ın zenginliğini, cömertliğini, ihsanı ve rahmetini bilmesi çokça rica (dua) etmesini sağlar. Aynı zamanda kulun; Allah’ın yüceliğini, azametini ve izzetini bilmesinin sonucu Allah’a boyun eğmesi ve O’nu sevmesidir. İşte, gizlideki durumları, gereği olan çeşitli açık ubudiyetleri getirir. Sonuç olarak, bütün Ubudiyet, O’nun isimlerinin ve sıfatlarının gereklerine döner.

Altıncı olarak:Allah’a isimleriyle ibadet etmenin; kalbin, ahlakın ve davranışın sağlam olmasına katkısı vardır. Aynı zamanda, O isimleriyle ibadet etmemek de kalpların hasta olmasına sebep olur.

Yedinci olarak:Allah’ın isimleri ve sıfatlarını bilmek, kul için musibetler ve sıkıntılara düştüğü zaman bir tesellidir. Eğer kul, Rabbinin her şeyi bildiğini, hikmetli, adaletli olduğunu bilirse razı olur, sabreder ve bilir ki; başına gelen dertler, sıkıntılar ve musibetlerde de bir tür maslahat ve menfaat vardır; fakat bunu anlaması için onun bilgisi kâfi değildir, bu da Allah’ın ilminin gereği ve hikmetidir. Böylece kul Rabbine mutmain olarak teslim olur.

Sekizinci olarak:Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının manalarını anlamak, Allah’ı sevmeye, yüceltmeye, O’na dua etmeye, tevekkül etmeye ve O’ndan korkmaya sebep olur. Ve bundan başka Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmenin daha çok faydaları vardır.

Dokuzuncu olarak:Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının manalarını tefekkür etmek, Allah’ın kitabını tefekkür etmek için en büyük yardımcıdır. Çünkü Allah Kur’an-ı Kerim’i tefekkür etmemizi emretti. Allah şöyle buyurdu: {Kur&"an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.} [Sad:29]

Allah’ın isimleri ve sıfatları Kur’an-ı Kerim’de çok zikredildiğine göre, bunları tedebbür etmek Kur’an-ı Kerim’i tedebbür etme kapılarından büyük bir kapıdır. Eğer Kur’an-ı Kerim’i tedebbür edersen, Kur’an da kulların emirlerini tedbir eden, emir veren ve yasa koyan, Peygamberleri gönderen ve kitapları indiren, razı olan ve kızan, mükâfat ve ceza veren, her şey veren ve men eden, indiren ve yükselten, aziz ve zelil kılan, her şeyi duyan ve gören, kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, istediği her şeyi yapan, yüce sıfatlarıyla mükemmel olan, her türlü noksanlıktan ve ayıptan münezzeh olan, hiçbir yaprağın onun bilgisi olmadan yere düşmediği, Arş üzerine istiva eden Melik (Bütün mevcudatın gerçek sahibi ve hükümdarı) ve Kayyum (Gökleri yeri ve bütün mahlûkatı ayakta tutan) olan Allah karşısında senin lehine şahitlik eder.

Allah’ı bulan kişi ne kaybetti? Allah’ı kaybeden kişi ne buldu?

Onuncu olarak:Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek; kalbe, Allah’a karşı derin bir saygı göstermeyi ve O’ndan hayâ etmeyi yerleştirir. Allah’a karşı saygı göstermekten kasıt; Allah’ın dinini yaşamak ve onunla gizli ve açık olarak edeplenmektir. Ve hiç kimse şu 3 şart olmadan Allah’a karşı saygı göstermiş olamaz: 1. Şart, Allah’ı isimleri ve sıfatlarıyla tanımak. 2. Şart, Allah’ın dinini, şeriatını, sevdiği ve nefret ettiği şeyleri bilmek. 3.Şart Hem ilmi, hem ameli, hem de hali olarak Hakkı kabul edecek hazır bir nefsin bulunması.

On birinci olarak:Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek, kula kendi noksanını, kötülüğünü ve ayıbını gösterir, böylece kul kendisini ıslah etmeye çalışır. Cühüd’ün 4 rüknü vardır: kibir, kıskançlık, kızgınlık ve şehvet. Ve bu dört rüknün kaynağı, kulun kendini ve Rabbini tanımamasıdır. Çünkü kul eğer Rabbini mükemmel sıfatlarıyla ve yüce adlarıyla tanır, kendi nefsinin noksanlığını ve kötülüğünü bilseydi hiç kibirli olmazdı, hiç de kızmazdı ve hiç kimseye Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden dolayı haset etmezdi.

On ikinci olarak:Kulun Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını tanımaması, anlamaması ve onlarla ibadet etmemesi, cehaletin ve sapıklığın nedenidir. Zaten Allah’ı ve Resulünü bilmeyen ne bildi ki? Ve bu hakikati kaçıran hangi hakikate ulaştı ki? Allah’ı tanımayan, onun rızasıyla amel etmeyen ve O’na ulaşan yolu bilmeyen, hangi ilim ya da amel sahibi oldu ki? İnsan hayatı ancak onu kalbindeki ve ruhundaki hayatla elde eder. Ve kalbindeki hayat da ancak Allah’ı tanımakla, O’nu sevmekle, O’na ibadet etmekle, O’nu zikrederken mutmain olmakla ve O’na yaklaşırken mutlu olmakla elde edilir. Ve kim bu hayatı kaybederse, dünyalık karşılığını elde etse bile, bütün hayrı kaybeder

Allah’ı tanımak, kalplere ve bedenlere bir ıslahtır.

On üçüncü olarak:Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını bilmek, tevhidin gerçeklemesinin ve imanın tamamlanmasının sebebidir. Ve bunları bilmekle ihlas, Allah sevgisi, Allah korkusu, Recâ ve Tevekkül gibi kalbin amelleri tezahür eder. Aslında bu, büyük bir konudur. Çünkü bu kalplerin vesveselerden kurtulmasının ve ıslah edilmesinin bir kapısıdır. Bütün bunlara rağmen, bu konuyu düşünen ve tefekkür eden azdır.

Ve kim şeriatı kaynağından öğrenirse, bedeni amelleri ile kalbi ameller arasında bir bağ olduğunu ve birbirinden ayrıldığı zaman fayda sağlamayacağını bilir. Bir de unutulmamalı ki kalbi ameller kul için bedeni amellerden daha çok farzdır.

Mümin, sırf kalbi amellerden dolayı Münafıktan üstündür ve birinin İslam’a girebilmesi, bedeni ameller yapmadan önce kalbi ameller yapmasıyla bile mümkündür.

Kalbi Ubudiyet bedeni Ubudiyetten daha büyüktür, daha çoktur ve daha devamlıdır. Kalbi ubudiyet, ameli amellere giden / sevk eden bir yoldur. Ve onun için o, her zaman bütün Müslümanlara farzdır.



Tags: